Blogun altın*cı yılı şerefine, en büyük destekçimle röportaj yaptım. O, eczacı olmasına rağmen hiçbir zaman eczane açmayı düşünmemiş, kurumsal hayatta 30 yıl çalışmış bir kadın ve o şimdi emekli….

Genelde röportajlarımı, kariyer değiştiren ya da yurt dışında çalışan y jenerasyonu arkadaşlarımla yapıyorum. Bu defa boomer annemle, emeklilik hayatı üzerine konuştuk. Emekli olmaya nasıl karar verdiğini, tempolu iş hayatından sonra günlerini şimdi nasıl geçirdiğini, emekli bir İK yöneticisi olarak günümüz iş hayatı ile ilgili gözlemlerini, emekli olmak isteyenlere tavsiyelerini sordum, o da anlattı.

Emeklilik hayali kuranlara faydalı olmasını dileyerek, blogun yıl dönümü vesilesiyle, koşulsuz ve sonsuz desteği için başta anneme ve yazılarıma ilgi gösteren, her nesilden okura teşekkür ederim 🙂

1. Anne, ilk röportajımızda bahsetmiştin ama tekrar kendini tanıtabilir misin?

Belgin Boydak: İlk röportajımız çok keyifliydi, anneler günüydü ve senin blogdaki ilk yılındı. Gurur duymuştum. Zaman uçtu gitti. Şimdi tekrar röportaj yapıyoruz bu defa ben emekliyim 🙂

Kendimi tanıtayım, Ankara Koleji’nden sonra Eczacılık okudum. Hep ilaç sektöründe çalıştım. Satış, Pazarlama ve İnsan Kaynakları bölümlerinde. En son olarak da, Türkiye’nin de bir parçası olduğu büyük bir bölgenin Eğitim Direktörlüğünü yaptım. Beş yıl önce de emekli oldum 🙂

2. Emekli olmaya nasıl karar vermiştin? Beş yılda hayatında neler değişti?

Ben çalışırken çok büyük bir keyifle çalıştım. İyi ki, iyi ki, iyi ki –altını çizerek söylüyorum- çalışmışım. Bana kattığı çok şey var, maddi manevi. Ama bir yer var, bir an var, bir doygunluk ve bir yorgunluk var 🙂 Onu hissettiğinde “tamam” diyorsun. Ben öyle karar verdim. Bir de peş peşe arkadaşlarım emekli oluyordu, biraz onlara da imrendim herhalde ve o kervana ben de katıldım.

Neler değişti hayatımda? Tabii ki, çok farklı bir tempoda oluyorsun. Yani, her şeyi planlayıp, buzdolabının üstüne beş tane post-it yapıştırıp, iki ay sonra, bir ay sonra, bir hafta sonra, yarın, bir saat sonra… Hep ne yapacağını biliyor olman lazım gibi bir hal oluyor çalışırken. Emeklilikteki en büyük fark bu, plan yapmak zorunda değilsin. Akışında yaşıyorsun, çok hoş bir şey. Keyfe keder gezer oldum 🙂 Evvelden, iş sebebiyle seyahat ederdim şimdi keyfimden geziyorum. Fark başlıca bunlar. Yani akış ve keyif… şükür.

3. Herkesin merak ettiği soru; sıkılmıyor musun? 🙂 Yoğun tempoda çalışan kişilerin endişesi emekli olduklarında boşluğa düşmek.

Bu soru, emekli olmayan ama emekliliğe imrenenlerden geliyor bana bazen 🙂 Ama kesinlikle sıkılmıyorum, hatta anca yetişiyorum diyebilirim. Gerçekten insanın yapacağı çok şey oluyor. Koşarak yapmayıp, rahat rahat yaptığın için, işi yayıp zamanı gevşek kullanıyorsun o yüzden sıkılmıyorsun. Vücut tempon da artık böyle istiyor… İkincisi, çok şükür ki, etrafımda çok sevdiğim, özlediğim, onlarla olmak istediğim dostlarım var. Onlara vakit ayırıyorum, çok büyük bir keyif, birlikte gezilere çıkıyoruz.

Yine çok şükür, hem uğraşıyorum, hem de biraz da yeteneğim de varmış ki, hobilerimi yapıyorum. Taş boyamaktan tut, çok değişik yemekler yapmaktan çık, dikiş dikmekten tut, çanta örmekten çık, yani epey bir şeyi becerebiliyorum ve çok da keyif alıyorum. Hiçbir şey bulamazsam, eski mobilyaları boyuyorum evde 🙂

Bir de deneyimi, bilgiyi paylaşma keyfi var bazen. Hiç tanımadığım bir master öğrencisine, bir Avrupa ülkesinde yaşıyor, bir Güney Amerika ülkesinden oraya gitmiş. Ona da koçluk yapabiliyorum, yardımcı oluyorum bir projesinde ya da tanıdığım genç bir iş arkadaşıma bana telefon açtığında, istediği saatte, koçluk yapabiliyorum. Büyük bir zevkle yapıyorum bunu. Bu anlamda insanlara katkım oluyorsa, ne mutlu bana.

Kırk yıldır aramayan akraba da arıyor, akıl soruyor. Ona da “sen neredeydin? Git, aklı başka yerden paranla bul!” demiyorum, ona da cevap veriyorum. Koçluğu ve danışmanlığı, karşılıksız, büyük bir keyifle yapıyorum ve insanların sonra geldiği durumlarına bakınca, benden yararlandıklarını görüyorum, bu güzel bir duygu.

4. Emekli bir İK yöneticisi olarak, günümüz iş hayatıyla ilgili senin gözlemlerin neler?

Buradaki en vurucu fark, koronavirüs salgını sırasındaki yaşam şekli farkı oldu. Biz Cuma günleri serbest giyinebilir miyiz ya da ayda bir kez çalışanlar olarak home-office yapabilir miyiz diye uğraşlar verirken, bunlar kimi yöneticilere çok değişik geliyordu. Şimdi görüyorsun, her şey gayet evden, nerdeyse bütün iş kolları, yani beyaz yakalılar diyelim, home-office çalışıyorlar. Kimi zaman şortuyla kimi zaman pijamasıyla 🙂 Dolayısıyla bırak serbest giyimi, evden çalışmak sıradan bir şey haline geldi. Görsel açıdan en büyük fark bu.

Diğer taraftan tabii, jenerasyon değişti. Çok farklı bir yaş grubu (Y  Kuşağı) artık iş hayatının içinde. Hatta bu farklı yaş grubunun yöneteceği yeni bir grup (Z Kuşağı) da geliyor yavaş yavaş. Sizin jenerasyonu, Y kuşağını, biz yetiştirdik. Sizden sonra gelenler, daha farklı bir kuşak tarafından yetiştirildi. Dolayısıyla, kuşaklararası anlaşmaya çalışmalar ve zorluklar devam edecek diye gözlemliyorum ne de olsa, farklılıklar hep var ve olmaya devam edecek. Sizler de bununla ilgili uğraş vereceksiniz. Özellikle, Y jenerasyonu denen grubu, ilk röportajımızda da söylemiştim, çok beğeniyorum ve iyi buluyorum. Arada kalacaklar, eskiler emekli olup gidiyor sizlerin dönemi yönetici olmaya başlıyor. Sizden sonrakiler şanslı, çünkü sizler onları yöneteceksiniz. Daha anlaşan, daha tatlı iş hayatı ilişkileri olacaktır diye düşünüyorum. Bu da pozitif tarafı.

İş kolları değişiyor tabii, çok çok farklı alanlar ortaya çıkıyor. Kendi işini, özellikle dijital dünyada yapmalar çok. Yapay zekanın devralmaya başladığı işler de var. Dolayısıyla, iş hayatı epey farklı bir tarafa gidiyor. “Yapay zeka insanları işsiz bırakır mı?” gibi tartışmalar var.  Ben işsiz bırakacağını düşünmüyorum. Herkes kendine yapacak bir şeyler bulacak, farklı farklı bir şeyler yapacak. “Kimin aklına gelirdi?” ya da “neden kimse akıl etmedi?” dediğimiz bir şey duyuyoruz her gün. Öte yandan, daha doğaya dönük, daha çevreyi kollayan, daha kendi kendine yetmeye çalışan kafalar oluyor şimdi. Onun getireceği iş kolları da olacaktır. Eski tip, şu meslekler, şu işler diye bir şey yok artık. Herkes her şeyi, değişik bir şekilde yapabilir. Öyle ya da böyle, kurumsal hayat bitti, denemez. Farklı bir şekilde ve görüntüde devam edecek. Dünya ekonomisi ne olacak, onu bilmiyoruz, tabii ki tahminler var ama onun getireceği farklılıklar da olabilir.

Artık çok etkili, yetkin, iyi yetişmiş ve bunun farkında olan, sadece işini iyi yapan değil sosyal hayatında da başarılı olan, çok boyutlu olan bir kitle var. O kitlenin baskıya ya da yanlışlara ya da saçmalıklara eyvallah demediği bir tarz görüyorum. Bu da bir değişiklik. Bu da iş hayatını farklı bir yere götürecek. Herkes ona göre davranmayı öğrenecek. Zaten davranmayı bilmeyenlerin, yavaş yavaş elimine olacağı ve elini eteğini iş hayatından çekeceği bir dönem başlıyor. Yapay zekanın hakim olduğu dijital dünyada, yeni jenerasyon keyifli bir şekilde çalışacaktır diye düşünüyorum. Görüntüsü kurumsal hayat görüntüsünde olmayacaktır, plazalar, öğle tatilleri vs. daha farklı olacak belki.

5. Pandemi emeklileri nasıl etkiledi?

Biraz kendime pay çıkarayım, ben genç emekli sayılırım 🙂 Dolayısıyla 65 yaş üstü bir emekli olmadığım için “pandemi beni eve kapattı, eyvah!” demedim. Ama ne oldu, bizim bir okul grubumuz var, birlikte geziyorduk. Bizim gezilerimiz durdu. Ailemle yaptığım seyahatler vardı, onlar durdu. Gezmelerim durdu diyeceğim. Belli bir yaşın üstündeki emekliler kötü etkilenmişlerdir. Bir parka gidebilmeleri bile etkilendi. Benim emekliliğimi pandemi çok etkilemedi, ben yine hobilerime devam ediyorum. Artık teknolojiyi kullanıyoruz tabii ki, özlemlerimizi Whatsapp görüntülü aramalarıyla, Google Duo’larla giderdik 🙂

6. Emekli olmak isteyenlere tavsiyelerin var mı?

Emeklilik çok güzel bir şey 🙂 Ama “ooh emekli olayım da, ayağımı uzatayım da, gezeyim tozayım, rahat edeyim…” kafasında olmamak lazım. Bir sürü açıdan kendini hazırlamak lazım.

Birincisi, maddi açıdan hazırlamak lazım. Bazı yedekleme planlarının olması gerekir.

İkincisi, çoluk çocuk varsa, onların düzenine ait kendini hazırlamak lazım. Küçük çocuğu olan insanların, emekli olmak için acele etmemeleri lazım.

Üçüncüsü, tamam emekli oldun, erken kalkmıyorsun, işe gitmiyorsun, seyahat etmiyorsun peki ne yapacaksın? Sevip biriktirdiğin, özenle sakladığın dostlarını, bu karara doğru giderken bir toparlaman lazım ki onlarla keyifli planlar yapabilesin 🙂

İnsanın kendisini yoklaması lazım, neleri seviyorum, neleri yapabilirim diye… Ne maymun iştahlı olacaksın, ne de hobisiz kalacaksın. Hep uğraştığın keyifli bir şeyler olacak, hem mental olarak hem de fiziksel olarak seni iyi tutan şeyleri önden hazırlamak, girizgah yapmak lazım.

Annem upcycling konusunda da iddialı 🙂
Solda ördüğü çantalardan sadece birkaçı, hasır olanın sapları eski bir kemerden
Sağda masa örtüsünden diktiği mutfak önlüğü

7. Senin emeklilik hayalin neydi ya da nedir?

Çalışırken, İK Direktörlüğü yaptığım dönemdi galiba, bir dergi için olan röportajda bir soru gelmişti; İlerde, 10-15 yıl sonra kendini nerede hayal ediyorsun diye bir soruydu sanırım… Ben de “bir sahil kasabasında, karşımda deniz, kızımın iyi olduğunu bilerek bir emeklilik hayatı’’ gibi bir tarifle yanıtlamıştım. İstanbul’da arar bulurum sana tam metnini 🙂

Çok şükür, bunu hem çalışıp uğraşarak hem de tanrı beni layık gördüğü için yaşıyorum.

“Bundan sonraki ne?” dersen… O da hobilerimin arasına su kabağından ışıklı boncuklu lambalar yapmayı eklemek 🙂

Vee esas bir de; ben keten bir kıyafet giymişim, efil efil serbest, çimlerin üstünde Tai Chi yapıyorum ve minik torunlarım da beni seyredip gülüşüyorlar, ben de onlara göz kırpıyorum sonra bana eşlik ediyorlar.  Böyle bir fotoğraf var gözümde, onu da yaşayacağım 🙂

Anneciğim, hayalindeki fotoğrafı çekip, “Nesiller Boyu Tai Chi” başlıklı bir yazıyla blogda paylaştığımız günleri de görelim 🙂 Seni çok seviyorum!

İlginizi çekebilecek diğer yazılar;

Leave a Reply