Bu defaki röportajımı hayatımda tanıdığım en enerjik kadınla yaptım. O, iş hayatında kariyer basamaklarını tırmanırken, özel hayatında da profesyonel atletlerle yarışıyor ve onları solluyor. Rakipleri arama kurtarma ekipleri, jandarmalar… Özetle, kariyer de yapıyor, madalya da alıyor 🙂
Üniversitedeki bölümden arkadaşım Özge Uzun ile ürün müdürü olarak çalıştığı ilaç sektöründen, koşmaya nasıl başladığından, başarılı bir sporcuya dönüşümünden, rutinlerinden ve enerjisinin formülünden konuştuk.
Özge tam bir “zaman yönetimi” ustası. Onun hikayesinin, çalışma hayatının temposunda hareketsiz kalan ya da hobileri için “zaman yok” diyenlere örnek olması dileğiyle 🙂
- Özge, kısaca eğitim ve iş yaşamı geçmişinden bahseder misin?
Özge: 2009 yılında Koç Üniversitesi Kimya Biyoloji Mühendisliği bölümüne başladım. Hazırlıkla beraber devam eden 5 yıl (nasıl geçti bilmiyorum) hem çok keyifli hem de bir o kadar yorucuydu. Barselona’da da Erasmus yaptım, ki en unutamadığım 6 ayımdır. Seninle aynı bölümdeydik, sen bir üst dönemimdin. Tanışıklığımız her ne kadar o döneme uzanıyor olsa da asıl arkadaşlığımız iş hayatında oldu. Roche’da ilk işe başladığımda, annen, Belgin Hanımcığım benim direktörümdü. İlk mezun olduğum bölümümden alakasız olarak eğitim departmanında başlamıştım. Ekibimiz harikaydı. Seninle de bu ekiple beraber arkadaş olduk. Sonra satış, lansman hazırlık, dijital pazarlama ve ürün pazarlaması olmak üzere birçok alanda çalıştım. Şuan hali hazırda Roche’ta ürün müdürlüğü yapıyorum.
- İlaç sektöründe olmaktan memnun musun? Bu sektörde çalışmak isteyen yeni mezunlara ne tavsiye edersin?
Özge: İlaç sektörü diğer alanlara göre bence hırsın daha az olduğu, insanların huzurlu çalışabildiği bir sektör. Kendi içinde başka zorlukları olduğunu düşünüyorum. Örneğin benim pozisyonumda çok fazla seyahat yorucu olabiliyor. Özellikle de haftanın neredeyse her günü antrenmanınız olduğunda bu seyahatler bütün düzeninizi altüst ediyor 🙂 Sektörün tabii ki artıları ve eksileri var. Bence burada yeni mezun biri için önemli olan bu artılar ve eksilerin kendi beklentileriyle uyumu. Çok kabaca, bence ilaç sektörü yan hakları ve maaşları ile aynı zamanda huzurlu bir ortamı olması ile öne çıkıyor. Diğer yandan pazarlama dediğiniz de aklınıza genel o birçok heyecanlı şeyi regülasyonlardan dolayı bu alanda yapamıyorsunuz. Müşterilerle burada daha farklı bir iletişiminiz oluyor. Alan kendi içinde hayatınızda da kullanabileceğiniz birçok önemli bilgiyi edinmenizi sağlıyor. Karar sizin 🙂
- Başarılı bir sporcuya dönüştün. Sporculuk hikayen nasıl başladı? Koşmaya nasıl başladın, maratonlar, triatlonlar… 🙂
Özge: Aslında ben kendimi bildim bileli sporu çok seviyordum. 4 yaşında kayağa başladım. İlkokulda kısa mesafe koşuyordum. Derken yüzme ile tanıştım ve okulun kendi takımında yaklaşık 6 yıl kadar yüzdüm. Bunun yanında, cimnastik de yaptım. Fakat ne yazık ki toplumun kadınlarda oluşturduğu algıyı o zamanlar idrak edemeyecek kadar küçüktüm ve yüzme sebebiyle oluşan geniş omuzlarımı dert eder olmuştum. Yüzmeyi bıraktım ve sonrasında uzun yıllar hiç spor yapmadım. Ta ki üniversitede Erasmus’la Barselona’ya gidene kadar. Bir gece yürüyüşe çıkmıştım. Baktım kimse yürümüyor, genci yaşlısı herkes koşuyor 🙂 Unutmuyorum, o gün “ben de koşayım” dedim. Zar zor 3km koşmuştum. Sonrasında da aralıklı olarak koşmaya devam ettim. Ayda 1-2 yi geçmeyen koşularım işe başlayınca haftada 1-2 ye çıktı. Fakat o zamanlar sadece ‘hadi bi koşayım’ diye çıktığım koşularda edindiğim arkadaşlarımla beraber daha çok keyif almaya, yarışlara katılmaya başladım. İnsan başardıklarını görünce daha da fazlasını yapmak istiyor. 2 yıl önce bisiklet almıştım, anca geçen yıl bir grupla sürmeye başladım. E yüzebiliyorum, koşuyorum, bisikletim de var derken geçen yıl triatlona başladım. 2019 yılı triatlon federasyonunun yarışlarında sezon yaş grubu şampiyonu, bisiklet gran fondo Çeşme kısa parkuru birincisi oldum. Tüm bu başarılar beni daha da çok motive etti. Şimdi bir antrenörle çalışıyorum. Haftanın 7 günü antrenmanım var. Hedefim, eğer pandemi sebebiyle ertelenmezse, bu yılki Antalya Ironman 70.3’de güzel bir derece yapmak.
- İş koşmaya engel mi? Senin rutinin nasıl?
Özge: Eğer haftanın 1-2 günü koşacaksanız, sağlık hariç neredeyse hiç bir şey size engel olamaz. Benim haftanın 7 günü farklı içeriklerde antrenmanlarım var. Bu antrenmanlar kuvvet, yüzme, bisiklet ve koşuyu barındırıyor. Pandemi öncesi seyahatlerim olduğunda gerçekten çok yorucu olabiliyordu. Çok planlı olmam gerekiyor. Seyahatim varsa koşuyu o güne kaydırıp, İstanbul’da olduğum güne yüzmeyi koyuyorum. Kalmalı bir programım varsa hemen gideceğimiz otele ve çevresine bakıp, hangi antrenmanlarımı orda yapabilirim diye programı antrenörüme anlatıyorum. Sabahları 5:30’da kalkıp bisiklete binip, akşamları yüzdüğüm çok oluyor. Eğer akşam programım varsa antrenmanımı kesinlikle ya sabah işe başlamadan yada öğle aramda yapıyorum. Yani demek istediğim kesinlikle kolay değil ama “zamanım yok” bahanesini de asla kabul edemem 🙂
- Madalya da alırım, kariyer de yaparım diyorsun. Bunun formülü nedir? 🙂
Özge: Aslında biraz önce belirttiğim gibi, çok planlı olmanız lazım. Bunun yanında ben evimi bile belirlerken ofisime, havuza, piste, ormana ve sahile uzaklığına göre seçtim. Zamanımız çok kıymetli ve yolda geçen zaman gerçekten de beni çok üzüyor. Böylece artık her yere 10 dakika uzaklıktayım. İşe başlamadan önce zaten çoğunlukla sporumu yapmış oluyorum. Birçok araştırmada egzersizin iş performansını da arttırdığı kanıtlanmış bir gerçek. Sporda kazandığım konsantrasyon ve rekabetçilik işimde de hep fayda sağlıyor. Spor yapmayan insanda yoktur demiyorum ama kesinlikle sporcuların kendine güveni ve güçlü duruşu, iş hayatında da onları bir adım öne çıkarıyor.
- Bu enerjiyi nereden buluyorsun? 🙂 İş hayatında çalışırken basit bir egzersizi bile yapamayanlara ne tavsiye edersin?
Özge: Ben de sonradan bu spora başlayan biri olarak ilk başlamanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Üşengeçlik ağır basıyor. Fakat birkaç kere üst üste gidip kendi gelişiminizi gördüğünüzde zaten kendiniz de daha çok motive oluyorsunuz. Bence en önemli şeylerden biri o çevrede kazandığınız arkadaşlıklar… Bu, antrenmanlara başka anlamlar yüklüyor. Sizinle aynı hayat tarzını benimsemiş kişilerle zaten daha sağlıklı besleniyor, aynı saatlerde yemekten kalkıp uyuyor oluyorsunuz. Çevreniz değişiyor, hayat tarzınız farklılaşıyor. Motivasyona ihtiyacınız olduğunda onlar sizi anlıyor. Siz zaten bu döngünün içine girdiğinizde, antrenman kaçırırsanız, geç yatar, çok alkol alırsanız suçluluk hissetmeye başlıyorsunuz. Önemli olan şans verip bu çevreye kendinizi sokmak. Bundan 1.5 yıl kadar önce ‘asla sabah 5’te uyanıp bisiklete binenleri anlamıyorum’ diyen ben, bu son bir yıldır onlardan biriyim. Kalkmak hep zor ama motivasyon çok farklı…
- Bundan sonraki hayalinde sporcu Özge nerede?
Özge: Ben gerçekten spora ciddi zaman ayırıp, hem maddi hem manevi, neredeyse her şeyimi buraya ayırıyorum. Karşılığında da aldığım madalyalar ya da kendi derecemi geçiyor olmak beni çok çok mutlu ediyor. Bundan sonra umarım bir sakatlık vs. olmazsa hayatım boyunca bir şekilde sporun çevresinde olmak istiyorum. Önümde hedeflerim var. Bu hedefler check point gibi, birini geçtikçe bir üstü geliyor 🙂 Şuan için ilk Ironman 70.3 yarışımı tamamlayıp sonrasında daha zorlu yarışlarda kendimi görmek istiyorum. Bir kadın olarak, daha fazla kadını sporda görmek istiyorum. Bununla ilgili de birkaç düşüncem var. Türkiye’de maalesef spor zaten çok geri planda, bir de kadın sporcu daha da geri planda. Umarım bunlar değişir ve bizler de bir parçası oluruz. Bu noktada sponsorlarınızın olması size hem maddi hem de sesinizi duyurmak adına yardımcı oluyor. Umarım firmalar da sadece göz önünde olan futbol, basketbol gibi sporları değil de diğer alanlarda da desteklerini arttırırlar. Ben de Özge olarak bir nebze olsun bunlara destek olabilirsem çok mutlu olacağım.
Sendeki enerji, senin etrafına yaydığın enerjin…. Tüm hayallerinin gerçek olacağına eminim Özge!