Okumakta olduğum “The Knowing-Doing Gap: How Smart Companies Turn Knowledge into Action” isimli kitaptaki bir konu ilgimi çekmişti. Bu konu TV’de “Güldür Güldür” skeçlerinden birinde oynanınca, şimdi yazmalıyım dedim…

guldur-guldur

Kitap genel olarak, çoğu yöneticinin organizasyonel performans hakkında bilgili olup, yüksek performansa ulaşmak için akıllı şeyler söyleyip çok çalışmalarına rağmen yine de harekete geçemediklerini söylüyor ve nedenleri listeliyor. Bu nedenlerden biri de “harekete geçmek yerine konuşmak”. Bu da sorgulandığında, alt nedenlerden biri yöneticilerin jargon ile varlık arayışına girmesi…

Kitaba göre organizasyonel konulardan bahsederken başkalarını etkilemenin bir yolu da karmaşık dil, karmaşık fikirler, karmaşık cümle yapıları, karmaşık analizler kullanmak. Yöneticiler, fikirlerini basit bir dille anlatmak yerine (konumlarını sağlamlaştırmak için) karmaşık ve anlaşılmaz jargonlar kullanıyorlar. Maalesef kullandıkları bu anlaşılması güç dil ve belirsiz terminoloji, çalışanların kafasını karıştırıyor ve harekete geçmeyi engelliyor. Kitap şu örneği veriyor; Bir organizasyon, çalışanlarına e-posta ve internet erişimi için dizüstü bilgisayar vermiş ve bunu “transformation to virtual organization” olarak tarif etmiş. Bu jargon, çalışanların kafasını karıştırmış, dizüstü bilgisayarların dağıtılmasının büyük bir yeniden yapılanmanın parçası olduğunu ve iş yapış şekillerinin değişeceğini düşünmüşler. Bu durum, en sonunda “Ofisimiz kapanacak, hepimiz evden çalışacağız” dedikodusunun yayılmasına sebep olmuş.

Yazarların yaptığı bir araştırmaya göre de, son beş yılda yöneticilere, learning organization, balanced scorecard, business process reengineering, chaos theory, paradigm ve virtual organization gibi terimler sorulduğunda, yöneticiler ya hiçbir terimi tanımlayamamış ya da sadece bir terimi tanımlayabilmişler.

Yukarıda bahsettiğim durum Amerika’daki şirketler için geçerli. Amerikalı yöneticiler kendi dillerindeki terimleri açıklayamıyorken, ülkemizdeki durum çok daha karmaşık. Dilimize İngilizce olarak yerleşmiş bu söz kalıpları, ülkemizin yöneticileri ve çalışanları için daha da büyük bir belirsizlik ifade ediyor. Bu durum “Güldür Güldür” oyuncularından daha güzel ifade edilemezdi sanırım, skeci izlemek için tıklayın.

Dünyadaki pek çok kurumunun gerçeği olduğu için, bu mesele hakkında harekete geçen şirketler de var. Örneğin; Milliyet’in haberine göre, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “uydurukça” olarak tanımladığı yarı İngilizce yarı Türkçe konuşulan bu tarz dille mücadele etmek üzere toplantı odalarına ‘bağış kutusu’ yerleştirtmiş. Toplantılarda kim, ‘uydurukça’ bir şey söylerse kutuya 5 lira atıyormuş. Ayrıca, toplantılarla başlayan bu kampanyanın e-posta mesajlarına, hatta plaza sohbetlerine kadar yaygınlaştırılması planlanıyormuş.

Umarız “uydurukça” marifetmiş gibi özendirilmek yerine, yukarıdaki örnek uygulama gibi hamlelerle ortadan kalkar. Boş konuşmalar iş sonuçlarına dönüşür.

Leave a Reply