Altı yıl önce blog fikrimden, yazılar yazmaktan bahsederken bana cesaret verenlerden biriyle röportaj yaptım. O zaman, “Sektörün duayenleriyle açılışı yaptık!” diye duyurmuştum blogu instagramdan. İşte o duayenlerden biri, ilaç sektöründe 20 yıl üst düzey yöneticilik yapmış bir kadın, onkolog, Dr. Buket Arbatlı ve o şimdi yazar 🙂
Buket ile doktorluktan yöneticiliğe geçişini, pandemide hastane yöneticisi olmayı, öykücülüğe nasıl başladığını ve ilk kitabı “Erkeklere Her Şey Anlatılmaz”ı konuştuk. Onun çok yönlülüğü, kariyer değişikliği ve çeşitliliği yapabilmesi eminim her nesilden okura ilham verecek.
1. Buket, kendinden bahseder misin?
Buket Arbatlı: Tıp fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmetin ardından radyasyon onkolojisi ihtisası yaptım. Hiç unutmam, uzmanlık sınavını kazandığımda yıl 1990 – yaşlılar gibi konuştum- babama Kızılay’daki ankesörlü telefondan haber veriyorum. Etraftaki gürültüden babam yanlış anladığını sandı, Yavrum ne iş yapıyor onlar, dedi. Babamın eczacı olduğu göz önünde bulundurulursa o kadar bilinmeyen bir uzmanlık dalıydı anlayacağınız. Ben de nöbet tutmak gerekmiyor diye bu branşı seçmiştim ama içine girince çok sevdim. Zira kanser denilen hem çok akıllı hem de bilinmezlerle dolu bir hastalıkla uğraşıyorsun, dedektif gibisin. İhtisas bittikten sonra üç yıl uzman doktor olarak çalıştım. İlaç sektöründen gelen bir teklifle Lilly İlaç’a geçtim. Başlangıçta biraz ilaçta çalışır ardından hekimliğe dönerim diye düşünmüştüm. Dönmem yirmi yıl aldı. Uluslararası ilaç firmalarında yöneticilik, kurucu genel müdürlük yaptım. Bugün tedavi şemalarında kullanılan bir çok onkoloji ilacının, akıllı molekülün Türkiye pazarına sunulmasında payım oldu. Bundan çok mutluluk duyuyorum. Ayrıca birlikte çalıştığımız bir çok arkadaşımın ilaç sektörünün üst yönetim seviyelerinde yer alması da benim için çok gurur verici. Son üç yıldır hastane yöneticiliği yapıyorum. Yuvaya geri döndük ama hekim olarak değil yine yönetici olarak.
2. Hastane yönetimine geçişin nasıl oldu?
Buket: Tamamen tesadüf, özel bir hastanenin radyasyon onkolojisi bölüm şefi olan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Hastane yönetimi ile tanıştım. Bana çok sıcak bir yaklaşımları oldu. Hastane sektöründe deneyimli yönetici eksikliğinden söz ettiler. Bir de baktım on beş gün içinde yönetim kadrosuna dahil olmuşum.
3. Son yaptığın görevin sebebiyle, pandemide sende iz bırakan şeyler oldu mu?
Buket: Hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyim. Daha önce söylediğim gibi bilinmezlerle dolu bir alanda çalışmaya alışkınım ancak Covid bütün bunların dışında bir süreçti. Uzun çalışma saatleri, fiziksel yorgunluk değil asıl yıpratıcı olan her gün yeni gelişmeler ışığında strateji saptamak ve sistem yaratmak gerekliliğiydi. Bir de hastanede çalışanların sorumluluğu ve hastalara verilen iyileştirme taahhüdünün ağırlığı omuzlarınızda oluyor. Kendimi eski çağ savaşlarında komutan gibi hissettim. Ayrıca savaştan kaçanlarla ve en ön safta gözü kara savaşanlarla beraber olmak da ayrı bir deneyim oldu. Kendi gücümü, dayanıklılığımı, soğukkanlılığımı tekrar keşfettim diyebilirim. En büyük rahatlığım sevdiklerimin benimle olmaması idi. İronik ama evet evdekilere mikrop taşımak kaygısı sağlık çalışanlarında büyük anksiyeteye neden oldu. Yalnız olmamın o faydası oldu.
4. Dr. Buket dışında bir de yazar Buket var. Yazarlık serüveninden bahseder misin? Nasıl başladın yazmaya, öykücü olmaya nasıl karar verdin?
Buket: Çok okuyanların mutlaka bir yazma çabası olduğunu düşünüyorum, günlük, deneme, şiir gibi. Okuma yazma öğrendiğimden beri devamlı okurum. Belki de küçük bir şehirde yapılacak şeylerin çok kısıtlı olduğu zamanlarda büyüdüğüm için de olabilir. Hep bir şeyler çiziktiriyordum. Lisede şahane bir edebiyat hocamız vardı, bize yazma alışkanlığını aşılamıştır diyebilirim. Tutkulu bir hocaydı, bize de yansırdı bu hali. Üniversitede kısa öyküler yazdım ama sadece kendime. Sonra işte kariyer, çocuk büyütme falan derken tek satır yazmadım. Ciddi yazma sürecim 2010 da başladı. Jale Sancak’ın atölyesiyle ardından çok uzun dönem Notos yaratıcı yazarlık atölyesine devam ettim. Hala da ediyorum. Ortaya çıkan öyküler dergilerde boy göstermeye başlayınca mutluluğumu anlatamam. Epey öykü birikti, bir türlü cesaret edemiyordum. Semih Gümüş’ün ısrarıyla dosyamı yayınevlerine gönderdim. Sel Yayınları basmaya değer buldu.
Öykü yazmak çok zevkli, vurup kaçan bir şey. Mermi gibi etkili olması gerekiyor. Bu nedenle yazması güç. Roman yazmak ise zaman alan bir uğraş. Zihnin temiz, odaklı olmalı çünkü her şey birbirine bağlı, sonuna dek parçalamadan taşıman gereken dev bir sabun köpüğü gibi. Bir roman çalışmam var ama hastane yönetip roman yazmak neredeyse imkansız. Yarım kaldı. Kendime 2021 de bitirme sözü verdim. Öykü hep devam edecek.
5. İlk kitabından konuşalım biraz da. “Erkeklere her şey anlatılmaz.” mı? Bu lafın bekarlara mı, evlilere mi? 🙂 Kitabın 8 Mart’ta çıktığını okudum, bunu özellikle mi istemiştin?
Buket: Sekiz Mart’ta basılması benim açımdan çok anlamlı oldu ama yayınevinin insiyatifi, benim değil. İsim kitaptaki bir öykünün ismi. Aslında kitabın daha ünlü ve okurlar tarafından daha etkileyici bulunan öykülerinden değil, kısa ve iddiasız ama bence kitabın bel kemiği. Sanki diğer öykülere bir tür alt metin, alt yazı.
Erkeklere Her Şey Anlatılmaz, annelerden, anneanne, babaannelerden kızlara geçen bir motto. Ataerkil feodal düzende kızların, kadınların hayatta kalması için gereken ana tema. Kadınlar için hayatta kalmak bazen gerçek anlamıyla bazen sembolik olarak bu motto üzerinden gider. Çocukken Burdur İl Halk Kütüphanesinde Pearl S. Buck’ın romanlarını okumuştum. Yazar 1900 lerin başında misyonerlik yapan babası nedeniyle Çin’de geçen çocukluğunda gördüklerini yazar. Nobel ödüllü bir yazar aynı zamanda. Düzen dünyanın o ucunda bile değişmiyor orada da kadınlar gizli bir örgüt gibi kendilerini erkeklerden kollayarak hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Kah sarayda kah köy yerinde.
Çok feminist bir yaklaşım gibi algılanmasını istemem ama değişen çok az şey oldu bunca yılda, bu nedenle kadınların gardını düşürmemesi gerekiyor hala. Benim eğer kadınlara tavsiye verme haddim olacaksa şunu söylemek isterim, bir kara kutunuz olsun, sadece sizin bildiğiniz, size ait kalmasını arzu ettiğiniz şeyleri sakladığınız.
6. Bundan sonraki hayalinde, Dr. Buket mi, yazar Buket mi öne çıkacak?
Buket: Sanırım ben sadece çok eski zamanlarda o da belli bir dönem Dr. Buket oldum. Tekrar hastanede çalışmaya başladığımda hocam diye hitap edilmesine alışmam bile zaman aldı. Çünkü kendimi hep yönetici olarak görüyorum. Yazar Buket olarak tanınmak çok isterim elbette. Çünkü bana daha çok mutluluk veren başka iş yok. Ama henüz kendimi öyle tanımlayamıyorum.
İlk defa bir yazarla röportaj yapmanın ayrıcalığını yaşadım. Bana bu keyfi yaşattığın için çok teşekkür ederim 🙂